25 Nisan 2017 Salı

GERİ DÖNME, ASIL!.. (Belge & Haber: TAKVİM-İ VAKAİYE, 11 Nisan 1920)

GERİ DÖN-ME, ASIL!..
11 Nisan 1920 tarihinde neredeyse o günlerin resmi gazetesi diyebileceğimiz Takvimi Vaka-iye'nin haberine göre Anadolu da meşru vatan savunması için örgütlenmeye başlayan Kuvvayı Milliye başındaki M. Kemal ve arkadaşları hakkında çıkan Ferman Şeyhülislam tarafından da onanmış, çoğaltılıp yunan ve İngiliz uçakları ile Anadolu'nun her köşesine havadan atılmıştı. Fetvada M. Kemal ve arkadaşlarını  koruyan yerini bilip söylemeyen ihbar etmeyene de aynı ceza öngörülüyor valiliklere, memurlara, vatandaşlara Allah'ın Dünyadaki temsilcisi halife sıfatı, bütün bir dünyanın düzenleyicisi ve Osmanlı devletinin bekası gereği, vurgulanıyordu. O günlerde tamamıyla İngiliz baskısı altındaki Osmanlı Padişahı  İslam'ın Halifesi Mehmet Vahideddin Damat Ferit Paşa Hükümeti bulunuyordu.
Bu günlerde gazetelerimizden ve icra hakkını elde eden idarenin de dilinden düşürmediği Osmanlı Halifesi Vahideddin'in adının sık sık anılması bizi  geriye dönüp hafızamızı yoklama veya bilgileri yeniden kontrol etmeye teşvik ediyor.
Neden bu kadar sık geriye dönmek zorunda kaldık, mantığımız ve hafızamız eşliğinde yeniden düşünmemiz gereken nedir ?
Bu çağda Osmanlı övgüsünün, hatıratının bize getireceği fayda nedir?
Son anayasal ve yönetimsel değişiklikten sonra kendi kendini yönetme yada  yönetebilme hakkımız, kişi hak ve özgürlüklerine getirilen yeni düzenlemeler ile nereye doğru eviriliyor?
Balkon konuşmaları sırasında memleketimizde kaldırılan idam yasasının, hatibi teşvik etmek üzere konuşlandırılmış gurup idam çığlıkları bizleri ve memleketi nereye doğru götürmeyi planlıyor?
15 temmuz kalkışması araç edilerek aslında ne amaçlanıyor?
evrensel kuralları bile hiçe sayacak geriye dönük suç istinadının düzenleyicileri sesiz kalanları ve hatta teklif getirmekle taltif edilenleri hangi zümre?
ve hatta muhalefet görevi olarak addettiği yandaşlığı  imar ederken bindiği dalı kesen nasıl bir mantaliteyle hareket ediyor?
bunları tek tek incelemek bu günden yarına ders çıkarabilmek hiç bir olayı hesaba katmadan steril bir şekilde olayları yordayabilmek MAKSADA nail olmak için yeterli midir?
yoksa  geriye mi dönelim!
MİNE  BÜLBÜL

14 Nisan 2017 Cuma

"Efkârı Figanım" [[Atatürk’ümüzün Başkanlık Sistemine verdiği cevaplardan biri]] Mine BÜLBÜL

Efkârı Figanım
İçinde bulunduğumuz bu çalkantılı bulanık günlerde feryadım şu dur ki;
Atatürk’ümüzü doğru yorumlayabilmek ve yansıtabilmek bilerek ya da bilmeyerek bir hayli zor olmuş, kiminin işine gelmemiş, kimi kendini yormamış kimi kolayından çözmeyi seçmiş, kimilerinin de ruhu, algısı kişiliği yetmemiş. Öz metin ve şahsımın anladıklarını değişik şekilde yapmaya özen gösterdim.
İşte Atatürk’ümüzün Başkanlık Sistemine verdiği cevaplardan biri;
Arkadaşlarımız içinde Başvekillik yapacak zevat çoktur.
Türkiye Cumhuriyetinin yeni tazecik bir fidan gibi kök salmaya dallanıp budaklanmaya tam da gelişmeye serpilmeye başlayacağı yıllarda  (1929,30) çıkan ekonomik sıkıntı ve yönetim bunalımı dolayısıyla bir boşluk baş göstermiştir. Bu bunalımdan istifade etmek isteyen Türk Devriminin özel ve biricik sistemini, yapısını kavrayamayan halkı sürekli güdülmek zorunda olan devingen bir güruh olarak gören ve aslında mandacı zihniyet fırsatı değerlendirip olayları kendi istedikleri gibi kullanılacak zeminleri hazırlamak üzere hem TÜRK halkını hem de Ulu önderin mecburi İRADE koyuşunu bahane ederek Ulu Önderimiz M. K. ATATÜRK’e birçok yerde sıkıştırıcı manipülasyonlara açık, halkın kendini yönetme sistemini bozan kanunsuz iş ve işlemlere cevap çıkartacak, sorular sormayı ve de istedikleri gibi açıklayarak emellerini gerçekleştirecek her yolu düzenlemeyi ihmal etmemişlerdir.
Fakat bütün arkadaşlarım dâhil olmak üzere Milletin gönüllündeki eğilimin benim Başbakan, olmam yönündedir. Şu ve ya başka bir zorunluluk karşısında Cumhurbaşkanı olmama rağmen tam bir alçak gönüllülükle (kemali tevazu) ile baş tacı kabul ederek eksiksiz yüksünmeden gocunmadan tam yapmaya elverişliyim.
Bu takdirde benim riyaset-i cumhuru uhdemde bulundurmanın elbette imkân-ı manisi yoktur.
Bu durumda benim Cumhurbaşkanlığını da aynı zamanda gerçekleştirmemin bir engeli yoktur.
Benim alacağım bu yeni vaziyeti muhtelif tarz ve manalarda sui tefsir etmek Türk Milletinin efkârını teşviş edecek tarzda izahla kalkışmak hiç de makul ve mantıklı değildir.
Bu güne kadar yaptıklarım minnet duyan Milletin gönlünde sadece şahsıma uygun bulduğu, bu yeni duruma çeşitli anlamlar biçimler yükleyecek ve de Türk Milletinin acısını, yoksulluğunu, yoksunluğunu kendi isteklerine göre yapılandırıp, gereceğinden ayırarak biçimlendirerek yönlendirerek açıklamaya kalkışmak, acınacak kadar gerçeğe aykırı ve mantıklı değildir.
Amerikan sistemini memleketimize tatbik etmeyi hiç hatırıma getirmedim. Sistemsiz ve kanunsuz tarzda reisi cumhurlukla başvekâleti birleştirmeyi hiç düşünmedim. Ve düşünecek adam olmadığım bütün milletçe malumdur zannederim.
Amerikan sistemini memleketimize uygulamayı hiç düşünmedim ve de sistemsiz ve kanunsuz olarak Cumhurbaşkanlığı ile Başbakanlığı da birleştirecek adam olmadığım, bütün millete de malumdur, zannediyorum.
Bu günkü şeriat içinde bir hükümetin millet ve memleket menfaati için takviyesi ile masruf herhangi sözümü bin türlü malayanilerle istismar etmeye kalkışmak isteyenler, çok bedbaht adamlardır. 
Bu günkü kurallar dâhilinde bir hükümetin millet ve memleket gelişimini desteklemek üzere yaptığım beyanları ve herhangi sözümü bin türlü anlama ve saptırmalarla amaçları doğrultusunda kullanmaya kalkışmak isteyenler, bedavacı haksızlardır. Baş muhabire söylediğim sözler benim ağzımdan çıkmış ve gerek oldukça tekrar edeceğim sözlerdir.
            “Akşam gazetesi başmuharririne söylediğim sözler, benim ağzımdan çıkmış ve icabında daima tekrar olunacak sözlerdir.” (M. Kemal ATATÜRK)
Demeç ve sözler bugün anlaşılmak için biraz çaba istese de son derece açık ve kesin dille seslendirilen bu beyan umarım günümüze, özellikle yaşadığımız önemli yol ayrımına, ışık tutacaktır. Atatürk’ümüz Ulu önderimiz birçok konuda olduğu gibi yine önemli kurallar ve kaideler bırakmış yine bize düşen Devrim Kâmili vatandaşlar olmaktır. Sorumluluk yalnızca bizi yönetenlerin değil, ayrı ayrı her vatandaşın omuzlarındadır.

10 Nisan 2017 Pazartesi

"İKTİDARLAR ve DARBELER" Kemalist Öğretmen MİNE BÜLBÜL

İKTİDARLAR ve DARBELER
Kemalist Öğretmen MİNE BÜLBÜL
Yönetimi Halktan
Oy ve ya baskıyla aldıkları icra hakkını günümüze kadar keyfi hüküm hakkı olarak kullanmış, nadide Türk Devriminin niteliğini işbirlikçileri ile derece derece sapmalar tezgâhlamışlardır.
İlk sapma; Türkçeleştirme adı altında 1945 yılında Anayasal düzlemde yapılmıştır.
O günden bu yana Halkın kendini yönetme hakkı her yasa çalışması ile imtiyazlı genel vekiller yoluyla kesilmiş, kendini yönetme hakkı belinden kırılmıştır. Halka ait bütün topraklar çiftlikler kamu malları fabrikalar, ilk önce öz işleyişinden kopartılmış daha sonra zarar gerekçesi ile yok pahasına satılmıştır. 
Halkın iradesi ve beklentileri yadsınmaya değersizleştirilmeye başlamıştır. 
Geldiğimiz bu son nokta; ise tam bir teslimiyet ve güncel yaşamının her alanında görünmez bir işgaldir. Emperyal sistemin köleleri haline getirilişimizin, yasallaştığı günleri yaşamaktayız.
Tam bir teslimiyet, tam bir toplama kampına dönüşen memleket için; artık buradan öteye köy yoktur.
Bizler ne Suriyeli ne de Arap’ız!
Biz bin yıllardır hürriyet ile yaşayan bir medeniyetin temsilcileriyiz. 
Bin yıllardır tüm Milletlerin çekindiği yürekli, cesur, taklit edilen asıllarız.         
Türk Milleti Asilleriyiz.
İktidarı ve muhalefeti ile birlikte sahnelenen danışıklı döğüşü; her verdiğimiz oyun, keyfi ve kötüye kullanımını, içimiz yanarak, ah ederek yalnızca seyir edebilmekteyiz.
Dünya üzerindeki en mükemmel örgütlenmeye sahip Türkiye Cumhuriyeti;
Jeopolitik durumu ve mükemmel örgütü ile emperyalizmin ana hatta yegâne hedefi olmuş tarihsel dokümanları bile yok edilmiş, değiştirilmiş illümine edilmiştir.
Bu gün nadide Türk Devriminin tasfiyesinde son nokta yaşanmaktadır.
Çünkü Atatürk’ümüzün adım adım kurduğu KEMALİST sistem;
bu gün bile çağın ötesine geçtiği iddia edilen medeniyetlerin bile yakalaması zor dayanışma,  eşitlik hakça paylaşma ve örgütlenme temalarına bağlı Türk Ülküsü üzerine inşa edilmiştir.
Felsefecilerin, Doktrinlerin, Emperyallerin ve kendini her zaman halkın üzerinde gören zümrenin, kabul edemeyeceği kadar mükemmel olmasıdır.
Hiç bir doktrin, Kemalist sistem kadar detaylı, incelikli, sevgili koruyucu ve kollayıcı değildir.
Felsefe ise olması gerekeni söyler ancak eldeki olanaklar ile ne yapılacağının cevabını asla veremezler. Çözüm getirmek en iyiyi bulmak ve yaşatmak Kemalist Sistemin en işlevsel özelliğidir.
Ve Kemalizm dünyada kurulmuş sistemlerin en mükemmeli ve en kâmilidir.
Onun için adı Kemalizm’dir. Anadolu tasavvuf geleneğinin son ulaşımı, son noktasıdır.
Dünyaya gelmiş geçmiş en mükemmel lideri bağrından çıkaran Türk Milleti bu gün yok olma, vatanında parya olma, esir düşme imzasını kendi atacak kadar tarihinden ve Türklük bilincinden, İstiklalinden, Egemenliğinden uzağa atılmıştır. Bu yılların umut yitirimidir.
Ulu Önderimiz M. Kemal ATATÜRK Cumhuriyetçi, Devletçi, Milliyetçi, Halkçı, Laik ve Devrimci yapıyı halkına, gençliğine, askerine, polisine, her vatandaşına ayrı ayrı emanet etmiş,
Sonsuza dek Türk Milletini aydınlatacak İstiklal Güneşinin işleyişini yapısını örgütünü ortaya koymuş ve bununla da yetinmeyip, bu günleri yaşayabileceğimizi düşünerek Taşlara, Anıtlara nakşettirmiştir.
Ulusal Egemenlik için; bir Ulusun kendi yetkinliğini kendinin ortaya koyması irade ve hürriyet için her an her yerde hazır tetikte hazır olma gerekliliği vardır. Bizler Türk milleti olarak uzun süredir yönetime güvendik sadakatle bağlı kalarak, her oy kullandığımızda hayır ve uğur diledik. Ancak sadece temenni ve dileğin duanın yeterli olmadığı gün aşikar ortadadır. Çok geç kalmış olsak bile bize düşen Devrim Kâmili olmak ve Kemal olmaktır.
Atatürk’ümüzün ve Kurulan Cumhuriyetimizin;
Onurlu Hürriyet ve İstiklal sahibi vatandaşları olmaktır.
Vatanımız, Bayrağımız ve İstiklalimiz için yine
Ya istiklal, Ya ölüm! 

8 Nisan 2017 Cumartesi

BARIŞ ( İLK ADIMIM) Mine BÜLBÜL, Kemalist Uzman Öğretmen

BARIŞ ( İLK ADIMIM)
Mine BÜLBÜL,
Kemalist Uzman Öğretmen
Bir telefon sesi ile sorumluluk duygum görev bilincim ve toplantılara karşı duyduğum büyük tutku harekete geçmiş kendimi sosyal söyleşilerin lafazanlıkların dan koparıp Kızılay’dan Ulus'a doğru gitmek üzere otobüse atıvermiştim. Elimdeki, adres Işıklar caddesini gösteriyordu. 
Ankara'nın yıllanmış artık dar gelen cadde ve sokakları hiç alışkın olmadığı beni, karşılıyordu. Küçük esnafların, dükkânların önünden geçerek yapı numaralarına dikkat kesildim ve bana verilen adresin yerini buldum.
Dar ve sert merdivenleri çıkarken bir yandan da iç kapı numarası arıyordum. Gözlerim önüme çıkan sağlamlığı tartışılacak bu iç kapıda sarı pirinç levha paket bantları ile tutturulmuştu. Hemen ardından levhadaki ATATÜRK ismi gözlerimin fal taşı gibi açılmasına yüreğimin çok başka bir farkla çarpmasına sebep olmuştu. Kendime geldikten sonra bu levhayı bir solukta okumuş heyecandan donakalmıştım.
Kapıyı çalamadım. Elimi kapıya dokun durabilmek için sanki bir ruhsal abdest, tinsel bir arınma 
gerektiğini hissettim. Öğretmenliğim dolayısıyla her hafta en az iki kere saygı durduğum komut sesiyle başı önde ve dik hareketsizliğimle başlayan saygı duruşu şimdi yüreğimin fark tığıyla başlamıştı.  Saniyeler içinde betimsiz bir hayranlık saygı; yaşamımın bana verdiği şansla tüm benliğimi kaplamış duraklamış ve zamanı olabildiğince uzatmıştım.
Karşımda kocaman eşi benzeri olmayan, tek, nadide, biricikliğiyle bir Örgüt duruyordu ve bu Atatürk’ümüzün eli, aklı duyuncu iradesiyle kurulmuştu. Dokunmaya bile korkarak özenle kapıyı tıkladığım da zaman 27 Mayıs 2016’ saat 14:00’yi gösteriyordu.
Bu kısa zaman süren saygı diliminde beynimde bir şimşek şöleni yaşıyordum. Beynim renk ışık ses ve cümbüşü içinde ne yapacağını şaşırmıştı. Bütün hayatım boyunca öğrenebildiğim sav sözler bir ışık patlamasıyla beynime yayılıyor, bir müddet esir aldıktan sonra hemen ardı sıra yerini ötekine bırakıyordu. İçinde bulunduğum bu şölen ile yarım asırlık yaşamımın aydınlandığını onca başkaldırımın bir ödülü gibi dans ediyordu.
Levhada;
SS ANKARA Memurlar Tüketim Kooperatifi” yazıyordu.
Bir şimşek bana:
---‘Yurtta barış dünyada barış’ dedi,
---‘Cumhuriyet bir Fazilettir’ dedi,
---‘Bir elin nesi iki elin sesi var’ dedi,
Peki sizce başka neler dedi? 

3 Nisan 2017 Pazartesi

"Türk Demek: Türkçe Düşünmek, Türkçe Konuşmak ve Türkçe Yaşamaktır. Ne Mutlu TÜRK'üm Diyene..." Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK

SÖZÜN (VECİZE'NİN) ORİJİNALİ: 
"Türk Demek: Türkçe Düşünmek, Türkçe Konuşmak ve Türkçe Yaşamaktır. Ne Mutlu TÜRK'üm Diyene..." 
Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK


"geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer" EREĞLİ (Konya)'NİN TARİHÇESİ

EREĞLİ (Konya)'NİN TARİHÇESİ

Ereğli adı; Bizans İmparatoru Herakliyüs adı ise Yunan mitolojisinde yarı tanrılaşmış bir kahraman olan Herakles`ten gelmektedir.

''Herakliyüs'' kelimesi zaman içinde Türkçe'nin ses yapısına uygun olarak; Herakle - İrakle - Eregle - Eregli - Eregliyye - EREĞLİ şeklini almıştır.
Evliya ÇELEBİ SEYAHATNAME sinde ise Alaattin KEYKUBAT' ın Ereğli` den bir sefer dönüşü geçerken Peygamber Pınarı denilen (şu anda Akhüyük köyünde bulunan) çamurun ,.yaralı askerlerinin yaralarına şifa olduğundan dolayı buraya ERKİLİ (Ereğli ) dediği için adini buradan aldığı yazılır.Ereğli İç Anadolu ile Çukurova arasında geçit bölgesinde bulunduğu için pek çok devletin egemenliğine geçmiş, tarihte önemli savaşların merkezi ve geçit güzergahı olmuştur. Anadolu'da M.Ö. 3000 ve 2000 yıllarında bir çok şehir devleti kurulmuştur. Önce Hititler tarafından kurulan Tuvana Krallığı (Tyana'Heraklia) da bu şehir devletlerinden biri olup, 1200-742 yılları arasında merkezi Ereğli olmak üzere hüküm sürmüştür. Bu krallıktan günümüze Kral Warpalavas'a ait İvriz Köyü (Aydınkent) kaya kabartması kalmıştır. Tuvana Krallığı'nın yıkılmasından sonra Asurluların egemenliğine geçen Ereğli pek çok savaşa şahit olmuştur. Ereğli M.Ö. 64 yılında bütün Anadolu ile birlikte Romalıların eline geçmiş 395 yılında Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılmasıyla Doğu Roma (Bizanslılar) İmparatorluğunun sınırları içerisinde kalmıştır.Arapların Doğu Roma İmparatoru Heraklius'u yendikleri Yermük savaşından sonra Adana ve Tarsus'tan Toroslara kadar ilerleyen Hz.Ömer Bizans akınlarına karşılık İç Anadolu'ya yapılan akınlar sırasında Ereğli'nin gelirinin Beytül Mal'a gönderilmesini Bizans'a kabul ettirmiştir. Abbasi Devletinin zayıflamasıyla tekrar, Bizans hakimiyetine geçen Ereğli'yi Bizanslılar bir üst olarak kullanmışlardır.Ereğli Malazgirt Savaşı'ndan altı yıl sonra (1077) Kutalmışoğlu Süleyman Şah .zamanında Anadolu Selçuklularının eline geçmiştir. Karamanoğlu Mehmet Bey, 1276 yılında Konya'yı alarak Karamanoğulları Beyliğini başkent yaptı ve Ereğli bu Beyliğe bağlanmış oldu.1398'de Osmanlı topraklarına katılmışsa da daha sonra ki zaman sürecinde Karamanoğulları ile Osmanoğullları arasında el değiştirmiştir . 1457 yılından itibaren kesintisiz olarak Osmanlı yönetimine girmiştir. Osmanlılar zamanında Ereğli'ye bir çok vakıf, camii, kervansaray, türbe yapılmıştır. Ulu cami, Rüştem Paşa Kervansarayı, Şifa Hamamı kullanılmaktadır. Milli Mücadele döneminde Adana ve çevresini işgal eden Fransızlar, Akdenizi Anadolu'ya bağlayan yol üzerinde bulunan Ereğli'yi işgal etmeyi planlamıştır.Ancak Ereğli Guvarnörlük'üne yazılan bir mektubun Ereğli postanesinde ele geçirilmesiyle işgal planı anlaşılmış, Niğde'de bulunan 126 Alay Komutanı Alb. Rüştü Bey Ereğli'de Kuva-i Milliye'yi kurmuş, Ereğli'yi işgale gelen bir Fransız Yüzbaşısı ve emrindeki askerlere bu fırsatı vermemiştir. Kurtuluş Savaşı'ndan sonra Konya iline bağlı bir ilçe olarak örgütlenmiştir..

Sınırlı Sorumlu "SS Tarihi Ankara Memurlar Tüketim Kooperatiifi" ve Mustafa Kemal ATATÜRK'ün Kurduğu Kadim Kurumun Güncel Başkanı, AYHAN ÜNGÖR & Kemalist Öğretmen MİNE BÜLBÜL

CUMHURİYETİN İLK TÜKETİM KOOPERATİFİ

“SINIRLI SORUMLU ANKARA MEMURLAR TÜKETİM KOOPERATİFİ”
Mustafa Kemal ATATÜRK (Cumhurbaşkanı), İsmet İNÖNÜ (Başbakan), Abdülhalik RENDA (TBMM Başkanı), Celal BAYAR (Başbakan) ve Mareşal Fevzi ÇAKMAK (Genelkurmay Başkanı) tarafından 21 Nisan 1925 tarihinde Cumhuriyetin Başkenti Ankara'da kurulan “Ankara Memurları İstihlak (Tüketim) Kooperatifi” memleketimizde düzenli bir çalışma gösteren ilk ciddi kooperatiftir. Şu anda Ayhan ÜNGÖR Başkanlığında Ankara da; Tarihi amaçları doğrultusunda faaliyetlerini başarıyla sürdürmektedir. (*)
Atatürk’ün direktifiyle çıkan 25 Mart 1925 gün ve 586 sayılı Tebliğle, kooperatife 4.000 memur ve hizmetlinin bir aylık maaşlarının yarısının, bu kişilerin hesabına kooperatife avans olarak ödenmesiyle oluşturulan 168.246 TL sermaye sağlanmıştır. Devletin yardımcı olmasıyla sağlanan avans altı ay sonra faizi ile beraber geri ödenmiştir. Bu çalışma kooperatifi başarıya götüren nedenlerin ilki olmuştur.
Atatürk’ün ölümüne kadar büyük bir özveri ile örnek çalışmalar yapan kooperatif ilk bilançosunu 1926 yılında 115.000 TL karla kapatmıştır. Bu rakam 1933 yılında kurulan Halk Bankası’nın kuruluş sermayesi olan 25.000 TL’nin 4,5 katıdır. Sonraki yıllarda çeşitli nedenlerle bu tarihi oluşum sona ermiştir. Bütün hesap ve işlemleri üyeleri ve halka açık olan "kooperatifçiğin temel ilkesi açıklık, saydamlık ve şeffaflık presibine" sadık, saygılı ve bu konuda, tam bir iyi niyet ve samimiyetle hareket eden; "SINIRLI SORUMLU ANKARA MEMURLAR TÜKETİM KOOPERATİFİ" nin:
http://koop.gtb.gov.tr/haberler/cumhuriyetin-ilk-tuketim-kooperatifi
Link'inde yer alan galeriden Osmanlıca ve Türkçe olmak üzere 1925 ve 1926 yıllarına ait mizanlar, kurucuların imzaları ve fotoğrafları ile kooperatif binası incelenebilir.
SS Tarihi Ankara Memurlar Tüketim Kooperatifi MERKEZ BÜROSU Ulus, ANKARA 
SS Tarihi Ankara Memurlar Tüketim Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı
AYHAN ÜNGÖR
 
SS Tarihi Ankara Memurlar Tüketim Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı
AYHAN ÜNGÖR
 
Uzman Öğretmen Mine BÜLBÜL
"SS Tarihi Ankara Memurlar Tüketim Kooperatifi" Asıl Üyesi

SS Tarihi Ankara Memurlar Tüketim Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı
AYHAN ÜNGÖR
 

SS Tarihi Ankara Memurlar Tüketim Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı
AYHAN ÜNGÖR
 
SS Tarihi Ankara Memurlar Tüketim Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı
AYHAN ÜNGÖR
 

SS Tarihi Ankara Memurlar Tüketim Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı
AYHAN ÜNGÖR ve Gazeteci, Araştırmacı - Yazar Mustafa Nevruz SINACI 
Uzman Öğretmen Mine BÜLBÜL
"SS Tarihi Ankara Memurlar Tüketim Kooperatifi" Asıl Üyesi
(*) Ayhan ÜNGÖR (SS Ankara Memurlar Tüketim Kooperatifi Başkanı)              
1936'da Tokat İli, Niksar ilçesinde doğdu. İlk ve ortaokulu Niksar'da, liseyi Sivas'ta okudu. 1955 yılı mezunudur. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Makine Bölümü'nü 1960'da bitirdi. Devlet Üretme Çiftlikleri Genel Müdürlüğünde Makine Şube Şefliği, Müdür Yard. ve Müdür Vekilliği yaptı. Bakanlık tarafından Almanya'ya gönderildi ve 2 yıl Makine konusunda ihtisas yaptı. GOETHE Enstitüsü'nde 6 ay lisan kursuna katıldı. Yurda döndükten sonra Köy İşleri Bakanlığı'nda Ankara Kooperatifler 6. Bölge Müdürlüğü'nde önce Baş Mühendis olarak, sonra da Bölge Müdürü olarak görev yaptı ve 25 yılını doldurunca emeli oldu. Emekli olduktan sonra Vakıflar Bankası TÜRKTUR AŞ. Genel Müdürlüğü yaptı. Daha sonra ORÜS Yönetim Kurulu Üyesi oldu. Bu arada Önce Ankara Tokatlılar Vakfı Başkanlığı sonra da Ankara Niksarlılar Derneği Başkanlığı yaptı. Halen, Mustafa Kemal ATATÜRK ve arkadaşları tarafından kurulmuş olan Tarihi “Ankara Memurlar Tüketim Kooperatifi” Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürütmektedir.