Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin
Ankara’ya ilk teşriflerinde memleket etraf ve mütehayızzanına
irat buyurdukları NUTUK suretidir.
Heyeti
Temsiliye zamanında;
-Muhterem Efendiler!
Heyeti acizânemizi Ankara’ya muvassalatımız
günü umum ahalinin erkek, kadın çocuk tekmil halkın samimi ve vatanperverâne
tezahüratı fevkâladesi ile taltif buyurdunuz. Bugün müçtemian şerefi
ziyaretinizle de bahtiyar kıldınız. Bu münasebetle de heyeti acizanemizin derin
hürmet ve teşekkürlerimi takdim etmekle kespi mübahat eylerim.
Muhterem
vatandaşlarımızıböyle müçtemi bir halde selâmlamak
bizim için kıymetli bir fırsattır.Müsaade buyurursanız, bu fırsattan istifade
ederek kısa bir hasbihalde bulunmak isterim.
'
Efendiler
!
Cümlenizin malumudur ki; harbin son devresinde
Amerika Reisicümhuru Wilson, on dört maddeden ibaret bir
programla ortaya çıktı. Bu program Milletlerin kendi mukadderatınahakimiyetini temin ediyordu. Proğramınon ikinci maddesi ise münhasıranTürkiyc’ye, Devletimize ve Milletimize
aittir. Wilson, bu madde ile Türkiye’nin, Milletimizin
hakimiyeti tamamıyeye malik olması lüzumunu dermeyan ettikten sora buna bir iki
kayıtta ilave etmiştir.
O
kuyut şunlardır:
-Aramızda yaşayan gayrimüslimenin
emniyetle ricalinive serbestii inkişaflarını
temin etmek ....
-Bir de boğazlarınküşade bulundurulmasıdır…
Umum
İtilaf Devletleri Wilson'un prensiplerini kendi
menfaatleri için muvaffık gördükleri gibi bizim devletimiz de bu on ikinci
maddeyi kabulde hiç bir beis görmedi. Ve kabul etti. Hakikaten kabul
edilebilecek bir prensiptir. Çünkü Mister Wilson‘un istediği anasırı
gayrimüslimenin emniyeti can ve her türlü hukuk ve esbabı inkişafları için icap
eden her şeye zaten öteden beri Devletimiz ve Milletimiz tarafından riayet
edilmiş idi. Filhakika anasırı gayrimüslimenin Osmanlı Devleti ve Milleti ağuşunda
mazhar oldukları imtiyazat, üç asır mütecaviz bir zamandan beri ziyadesile
mevcuttur. Binaenaleyh bu kayıt bizim için yeni bir şey değildir.!
Boğazların serbestisi
meselesine gelince;
Bu güzergahta payitahtımız, kalpgâhı Devletimiz
vardır. Bunun emniyetini badelistihsal umum ticarete amade olarak küşad edilmesi
de lazimeden görülür. İşte Devletimiz ancak bu esasat dairesinde muharebeden ve
mütareke yapmak kararını verdi. Bunun neticesi olarak İtilaf Devletlerile 30 Teşrinevvel
1918’de mütareke akdetti. (Mütarekenameyi göstererek) Malümunuz olan
mütarekename budur. Tabii cümleniz bunun muhteviyatını bilirsiniz! Muhteviyatı
ile tatbikatı arasında ne kadar azim farklar olduğunubir daha umumun nazarı
dikkatine vazetmek isterim.
Mütareke
namenin bazı mühim maddelerini hatırlatacağım;
Mesela birinci maddeye nazaran bu hudutların
muhafazası ve asayişi dahiliyenin idamesi için luzumgörülecek kuvvayı askeriyeden
maadası terhis olunacak ..
1-İşbu
kuvvetlerin miktar ve vaziyetleri tarafiyenin müzakeresile takarrür ettirilecek
idi.
Pek
mühim olan yedinci madde itilaf Devletlerinin herhangi sevkulceyş noktasını
işgal hakkını almalarını, müttefiklerin emniyetlerini tehdit edecek
vaziyet zuhurunda şartı sarihile tayin etmiştir.
Onuncu
madde; Yalnız ! Toros tünellerinin Müttefikler tarafından işgali ne ila
münhasırdır?
On ikinci madde; Hükümet muhaberatımüstesna olmak üzere telsiz, telgraf
ve kabloların murakabeatini ne ila ...
,. tecviz ediyor?
On beşinci maddede; ‘Memaliki Osmaniye
dahilindeki hududu hadiyenin, yalnız ve ancak murakabesi’ mevzuubahstir.
On altıncı maddede Kilikya’daki ordularımızdan mahallinin
inzibatıiçin iktiza edenkuvvetin orada terki ve mütebakisinin beşinci
maddeye tevfikan terhisi pek sarih olarak mezkurdur.
Ve
bundan başkahiçbir kayıt ve şart yoktur.
Yirmi
dördüncü madde;’Vilayatı sittenin herhangi bir kısmınınişgali hakkını İtilaf Devletlerine
muhafaza ettiren sebep, bu vilayetlerde iğtişaş zuhuru hali olacağı sarihtir.
İşte Efendiler, mütareke namenin en çok nazarı dikkati celp noktaları bunlardır.
Bu maddelerin mazmunlarile tatbikatı arasında
tetabuk var mıdır?
Mesela mütareke namenin ilk akdolunduğu
zamanlarda İngilizler Musul’u işgaletti. Mütareke namenin akdinde
bizim ordumuz Musul’da, İgilizler cenupta idi.
Mütarekeden sora oradaki kumandanla iğfalkarane temas ederek askerlerini Musul’a
soktular!
İstanbul’u berri ve bahri kuvvetlerile işgal ettiler.
Bu hususta mütarekenamede müsaade varmıdır???
Adana
havalisini, Urfa’yı, Ayntap’ı ve Maraş’ı evvela İngilizler ve badebu Fransızlar
işgal ettiler. Buna dair de mütarekede bir madde yoktur. Kililkya’da bizim kuvvayikariyemizde beşinci
madde musibince mahlli inzibatımızı temin edecek kadar bırakıldıktan sonra fazlası
terhis edilecekti.
O halde bu tatbik edilmiş olan şekil nedir?
İtalyanlar
Avusturya’yı işgal ettiler, muharip bulunmadığımız Yunanlılar da İzmir ve
havalisini işgal ettiler, hulasa mütarekenameyi baştan başa hurdahaş ettiler,
bu tecavüzata, bu hakşikenare menamelfita karşı İstanbul’daki hükümeti
merkeziyeler maatteesaüf aciz bir vaziyet aldı. Hatta yapılan haksızlıkları
protesto bile etmemişlerdi.
Evet
İstanbul’un, Antalya’nın, Klikya’nın haksız işgallerini protesto dahi
etmemişlerdir.Bunu yapmadıktan başka İstanbul’da
mesela henüz sulh akdetmediğimiz bir milletten jandarmamıza kumandan tayin
ettiler!
Kömür
tedarikindeki müşkülatı, iktiham edememek aczi yüzünden İstanbul’untramvaylarını, su kumpanyasınıbütün şimendifer hatlarımızı
henüz hali mütarekede bulunduğumuz itilaf devletlerinin tahtı idaresine
verdiler. Halbuki biliyorsunuz, mütarekenamede yalnız şimendiferleriçin kontrol mevzuu bahistir. Yoksa idaresini sulh yapamadığımızDüveli Müttelifeye tevdi etmek
akıl ve vicdanın kabul edemeyeceği hususattandır.
Hatta Efendiler! büyük bir
teessürle söylemeye mecburum ki,
Babıalinin muhafazasını bile Ferit Paşa son
zamanlarda ecnebilere terk etmiştir!
Memleketin
dahili asayiş hudutlarının temin ve muhafaza için lüzumu kadar asker silah
altında terkedilecekti. İlk zamanlarda seksen bini mütecaviz bir kuvvet kafi
görüldü. Bilahare İtilaf Devletleri kırk üç bine tenzil ettiler, bir müddet
sora da bir çok vasıtalarla bu miktarın
da dununa indirildi. Bütün eslihamızın sürgü kollarını çıkararak sandıklarla
gönderdiler. Milletimizi memlekteimizi tamamen müdafsız bırakmak maksadını takip
ettiler.
Birincisi: Wilson prensiplerini, Versay konferansında
kabul ve ilan ettiler. Buna nazaran on ikinci maddeyi ve bunun hükmünce
Bizim hukukumuzu kabul ettiler. Halbuki fili
hareketlerile Wilson prensiplerini, Türkiye’nin
hayat ve mukadderatını zamin ve kafil olan on ikinci maddeyi nazarı
dikkatten dur tuttular.
İkincisi: Şeref ve namus üzerine imza etmişoldukları mütareke namenin hiçbir
noktasına riayet etmedikten başkaon ikinci maddenin ahkamına
muhalif olmak üzere devletimizi manda altına almak ve hatta büsbütün inkisama
uğratma kararına kadar ileri gittiler.
Bittabi Efendiler bu hal şayanıdikkattir.
İtilaf Devletlerinde
büyük bir zihniyet teheddülü görülüyor!
Mütareke namenin akdinde hür ve müstakil
yaşamağa layık bir Osmanlı Milleti kabul ettikleri halde aradan bir iki ay
geçtikten sonra bu kanaatlerden tecerrüt ediyorlar. Başka renk ve manada
kararlar veriyorlar.
Bunun
sebebi şusuretle izah olunabilir;
Ecnebiler kendi menafii iktisadiye ve siyasiyetlerini tatmin edebilmek için aleyhimizde
icat ettikleri iki mütealayı yürütmeye başladılar!
Bu
mütalaalardan,
birincisi güya Milletimizin anasırı gayrimüslimeyi
müsavvat ve adalet düsturuna tevfikan idareye gayri muktedir olduğu,
ikincisi de güya Milletimiz heyeti
umumiyesile kabiliyelten mahrum bulunduğundan bahçe halinde bulunan yerlere girmiş
ve oraları harabezara çevirmiş.
Birincisi
ile millete zalimlik atıf ve isnat ediyorlar.!!!!
İkincisiile kabiliyetsizlik.!!!!
Eğer bu mütalaa cidden varit olsa idi, Milletimizin
müstakil yaşamağa hakkı iddia olunamazdı. Hakikaten zulüm medeniyete kabili
telif değildir. İstidatsızlıkta şayanı af bişey olamaz.!
Çünkü Milletler işgal ettikleri arazinin
sahibi hakikisi olmakla beraber beşeriyetin vekilleri olarak ta oralarda
bulunurlar. O arazinin menabii servetinden hem kendileri istifade
eder ve dolayısıyle bütün
beşeriyeti istifade ettirmekle mükelleftirler. Bu düstura göre bundan aciz
olan milletler hakkı beka ve istiklalle layık olmamak lazım gelir.
Halbuki
bu mütealeat bizim hakkımızda kattiyen gayrivarittir. Her ikisi de mahzı
iftiradır.Milletimizin kabiliyetsiz olmadığı
tarihen ve mantıkan sabittir. Bunun delilini yine ecanibin kendi muamelelerindebulabiliriz.
Avrupa
devletleri mütarekeden evvel ve mütareke anında mütareke name ile ‘kendi
hududu millisi dahilinde yaşamağa layık Türkiye’ kabul etmişlerdir aradan
bir sene geçmeden nasıl oluyor da bir Millet zalim ve kabiliyetsiz oluyor?
Ve
bundan dolayı hayattan mahrum edilmek isteniliyor?
Avrupa
Devletleri Milletimizi evvelce bilmiyorlar mıydı?
Wilson Prensiplerini kabul ve mütareke
nameyi imza ettikleri zaman altı asırlıkbir Milletin mahiyeti, kabiliyeti
hakkındaki malumatları noksandı da bir iki ay zarfında mı ikmal ettiler?
Hakkımızda
tatbik edecekleri kararları bilmiyorlardı da sonra mı hatırlarına geldi?
Halbuki
düşününüz Efendiler!
Milletimiz
ufak bir aşiretten; anavatanda müstakil bir devlet tesis ettikten başka garp
alemine, düşman içine girdi ve orada azim müşkülat içinde bir imparatorluk
vücuda getirdi. Ve bunu, bu imparatorluğu altı yüz seneden beri kemali şevket
ve azametle idame eyledi. Buna muvaffak olan bir millet elbette âli hasaisi siyasiye ve idariyeye
maliktir. Böyle bir vaziyet yalın kılıç kuvvet ile vücuda
gelemezdi!!! Cihanın malumudur ki, Devleti Osmaniye pek vasi olan ülkesinde bir hududundan
diğer hududuna ordusunu sürati fevkalade ile ve tamamen mücehhez olarak
naklederdi. Ve bu orduyu aylarca ve belki de senelerce hüsnü iaşe ve idare
ederdi. Böyle bir hareket yalnız ordu teşkilatının değil bütün şuabatı
idariyenin fevkalade mükemmeliyetine ve kendilerinin kabiliyeti olduğuna delalet
eder.
Milletimizin
zalim olması meselesine gelince, bu da sırf iftiradan, mahzı hizipten
ibarettir.
Efendiler,
Hiçbir millet, Milletimizden ziyade
ecnebi unsurların itikadat ve âdatına riayet etmemişlerdir. Hatta
denilebilir ki, edyanı saire erbabının dinine ve milletine riayetkâr olan
yegâne Millet, bizim Milletimizdir. Fatih İstanbul’da bulduğu dini
ve milli teşkilatı olduğugibi bıraktı.Rum Patriki, Bulgar eksarhı ve Ermeni
kategigosu gibi hristiyan rüesayı diniye haizi imtiyaz oldu. Kendilerine
her türlü serbesti bahşedildi.
İstanbul’un
fethinden beri, gayrimüslimin mazhar bulunduklarıu imtizayatı vasia milletimizin
dinen ve siyaseten dünyanın en müsaadekâr civanmert bir milleti olduğunu ispat
eder en bariz delildir!
Milletimize
bu isnadatta bulunan muarrızlar insaf etsinler de dünyanın en büyük ve medeni
milleti olduğunu iddia edenlerden, dini islamı sureti resmiyede tanımayan, İslamları pazar gününü yevmi tatil ve mübarek
suretinde tanımağa icbar eden ve islamlamın yevmi mahsusu olan cuma gününü
resmen tanımayan milletler olduğunu unutmasınlar!
Memlektimizde yaşayan anasırı gayrımüslimin
başına ne gelmiş ise kendilerinin ecnebi entrikalarına kapılarak ve
imtiyazlarını suistimal edecek sureti vahşiyanece takip ettikleri iftirak
siyaseti neticesidir.
Her halde Türkiye’de zuhura gelmiş şayanı
arzu olmayan bazı ahval birçok esbap ve mazerete istinat etmektedir. Bunu
da kat'i olarak arz edebilirim ki bu ahval, Avrupa devletlerinde mazeretsiz
irtikap edilmiş bunca itisafattan pek dun bir mertebededir.
Rusya’nın Polonya’ya karşı bir buçuk asır müddet takip ettiği hunrizane
siyaset, Kafkasya’da Çerkezlere ve pogrom namile Musevilere tatbik ettiği mezalim
bu meyanda sayılacak misallerdendir.
Tekrar
ediyorum, aleyhimizde serdedilen mütaleat yanlıştır.
Bu
hakikat tarihen ve mantıken sabittir. Bu hususu yalnız garba değil hatta vatandaşlarımıza
da ehemmiyetli bir surette ihtar etmek lüzumunu hissediyorum.
Çünkü nadirattan olmakla beraber teessüfle işitiyoruz ki, milletin tarihini
okumamış veya hissi milliden mahrum kalmış olması lazım gelen bazı şahıslar
ecnebilerin aleyhimizde serdettikleri aleyhimizde serd ettikleri ithamatı reddetmedikten
başka vatanlarını milletlerini kabahatli göstermekten çekinmiyorlar!
Hala
bugün, Sultani mektebinin salonlarını aleyhimizde konferans verdirmek için
ecnebilere küşade bulunduranlar var, bu gibilere lanet Efendiler!
Düşmanlarımız hakkımızda icad
ettikleri iftiraları bir aralık Paris konferansında kabul ettirir gibi oldular.
İhtimal bunun neticesi olarak daha muharebe esnasında birbirile yaptıkları
hafi ahidnamelerin ve teati ettikleri sözlerin tatbikatına başlanmış idi. İzmirAntalya, Adana, Ayıntap,Urfa ve Maraş’ın işgalleri hep
bir mütekabil neticesi olsa gerek! . .
Halbuki haktan, adaletten bahseden İtilaf Devletlerinin, bu gibi muamelelerde bulunmamaları lazım gelirdi. Medeniyet
ve insaniyetten bahsedenlerden buna intizar edilmezdi.
Fakat
Efendiler,,,
Her halde alemde bir hak vardır! Ve hak kuvvetin
fevkindedir.
Şu kadar ki, Milletin hukukunu müdrik
olup müdafaa ve muhafazası emrinde her türlü fedakârlığa
müheyya olduğuna dair aleme bir kanaat vermek lazım gelir.
İşte düşmanlarımızın bu hareketi, Milletimizi bu idrakten ve bu
hissi fedakariden mahrum zannettiklerinden neş’et eylemiştir! Fakat doğrusunu
söylemek lazım gelirsemütarekeden beri biribirini Veyleden
hükümetlerimizdenmemleketin maruz kaldığı
haksızlıklara karşı kusurlu ve akılsızca hareketleri aleyhimizdeki yanlış
fikirleri teyide medar olmuştur. Mesela Tevfik Paşa vatanımızın bir kısmını Ermenistan’a ilavede bir beis
görmemekte idi. Ferit Paşa beyanatı resmiyesin de Vilayatı Şarkiye’de vasi bir Ermenistan muhtariyetinden bahsettiği
gibi Paris’te cenup hududumuzun Toros olabileceği söylemişti. Toros’un
cenubunda arapça tekellüm edildiğini zannediyor. Ve Toros’tanda Antakya’ya kadar olan mıntıkanınTürklerle meskunve bin seneden beri Türk
kanile yoğrulmuş olduğunu bilmiyordu. İşte bu gibi hükumetlerin
tavrı hareketleridir ki, milletimizi mazisini unutmuş milliyetin ve hususi
medeniyetlerin bahşettiğihukuktan, bihaber, kansız miskin
bir millet olarak tanınmasına yol açılmıştı.
Milletimizin de kendini bu suretle telakkiye
meydan vermesinde pek büyük bir kabahati vardı.Milletimizin o kabahati
efendiler, hükümeti merkeziyenin icraatile Avrupa’nın namusuna fartı itimat göstermiş
olmasıdır. İşte bu kabahatten naşi kendi kıymetini, mahiyetini, fezalini
unutturmak dercesine düşmüştür.
İzmir
hailesinden sonra idi ki, Milletimiz hakikaten mütehassis ve mütenebbih oldu.
Ve derin bir uçuruma sürüklendiğini idrak etti. Ve onu müteakip hukukunu bizzat
müdafaaya karar verdi, tabii bunu yapabilmek için bir şekil almak taazzuv lazım gelirdi. Zaten her taraftan teşkilat ve taazzuvat
daha evvel başlamış idi. Fakat evvela Erzurum ve badehu Sivas Kongrelerinde
vahdeti umumiyemiz vücuda geldi.
Erzurum
ve Sivas Kongrelerinin bütün cihana karşı olan beyannamesi ve nizamnamesi muhteviyatı
haizi ehemmiyettir. Esasen muhteviyatı cümlenizce malumdur.
Fakat müsaade
ederseniz her ikisinden bazı noktaları burada tekrar hatırlatmak isterim;
Nizamnamenin teşkilata ait sahifesinde
görülüyor ki, maksat Osmanlı vatanını tamamiyetini ve makamı muallayı hilafet
ve saltanatın ve istiklali millinin masuniyetini temin zımnında Kuvvayı Milliye’yi
hakim kılmaktır.
Efendiler,
Bir millet mevcudiyeti ve hukuku için bütün
kuvvetile, bütün kuvayi fikriye ve maddiyesile alakadar olmazsa, bir millet kendi
kuvvetine istinaden mevcudiyet ve istiklalini temin etmezse şunun bunun
baziçesi olmaktan kurtulamaz. Hayatı milliyemiz tarihimiz ve devirde tarzı idaremiz buna pek güzel delildir. Bu sebeple teşkilatımızda Kuvvayı Milliyenin amil ve İradei
Milliyenin hakim olması esası kabul edilmiştir.
Bugün, bütün cihanın milletleri yalnız bir hakimiyet tanırlar ‘Hakimiyeti Milliye!’
Teşkilatın diğer teferruatına bakacak olursak işe köyden ve mahalleden, ve mahalle
halkından yani fertten başlıyoruz. Fertler mütefekkir olmadıkçahukukunu müdrik bulunmadıkçakütleler istenilen istikamete, herkes tarafından
iyi veya fena istikametlere sevk olunabilirler. Kendini tahlis edebilmek için
her ferdin mukadderatile
bizzat alakadar olması lazımdır. Aşağıdan yukarıya temelden çatıya doğru yükselen
böyle bir müessese elbette rasim olur. Şüphe yok her işin başlangıcında
aşağıdan yukarıya doğru olmaktan ziyade yukarıdan aşağıya olmak zarureti
vardır.
Beyannamemizin bazı noktalarından tekrar bahsetmek isterim.
Osmanlı
muharebeden evvelki hududu malumunuzdur. Harbi Umuminin neticesi bir takım
fedakarlık ihtiyarına devletimizi mecbur kılıyor, buna nazaran devlet için milli yeni
bir hudut kabul ettik. Bu hudut beyannamemizin birinci maddesinde musarrahtır. Teferruat
itibarıyla bilmeyenler olabilir. Ve bittabi mazurdurlar.
Bu hudut tahassul ederken işin içinde
bulunduğumdanbunu da
arz edeceğim;
Mütareke
akdolunduğu gün ordularımız fiilien bu hatta hakim bulunuyordı. Bu hudut İskenderun
körfezi cenubundan Antakya’dan Halep ile Katma istasyonu arasında cerablus köprüsü
cenubunda Fırat nehrine mülaki oradan Deyizora iner: badehu şarka temdit
edilerek Musul Kerkük Süleymaniye’yi ihtiva eder. Bu hudut ordumuz tarafından
silahla müdafaa olunduğugibi aynı zamanda Türk ve Kürt anasırile
meskun aksamı vatanımızı tahdit eder. Bunun cenup aksamında arapça mütekellim
dindaşlarımız vardır.Bu hudut dahilinde kalan
aksamı memalikimiz camiai Osmaniyeden lâyenfek bir kül olarak kabul edilmiştir.
Beyannamenin dördüncü maddesine bakalım!. Bu madde ile biz, bizimle beraber yaşayan
anasırıgayrimüslimeyi ayni hukuk ve ayni
selâhiyette kabul ediyoruz. Hepimiz bu devletin müslüman ve anasırı gayrimüslimedahil olarak aynı suretle
tebaasıyız. Ve bu itibarla cümlemizin hukuku birdir. İçimizde yaşıyan gayrımüslim
vatandaşlarımıza bizim hakimiyeti siyasiye ve muvazenei içtimaiyemizi ihlal
edecek fazla birtakım imtiyazat veremeyiz. Bu madde, dahili siyasetimizdeki kanaati
umumiyemizi izah etmektedir.
Yedinci madde; siyaseti hariciye hakkındaki
noktayı nazarımızı bildirir. Her halde devlet ve milletimiz dahilen ve haricen dahilen ve haricenbütün manasile müsta'kil
kalacaktır. Bize başkabir tarzı idare tatbik edilemez. Bu bapta birçok muhtelif
esbabın başında en büyük ve mühim sebep şudur. Dinen dahi müstakil olmak mecburiyetindeyiz.
Yalnız vasi olan memleketimizi seri bir surette imar edebilmek için ve
milletimizin az zamanda ilim ve marifetini icabatı asriyeye göre yükseltmek
için müftekir olduğumuz hususatı takdir ederiz. Ancak bu hususta bize muavenet edebilecek
devletin nasıl olabileceği yedinci maddede musarrahtır. Böyle bir devletin
muavenetini hüsnü telakki ederiz.
'İRADEİ MİLLİYE' |
İşte
Efendiler!
Erzurum ve Sivas Kongrelerinde tespit edilen esesat ve dikkati nazar
başlıca bunlardan ibarettir. Bu esasat sayesinde bütün milletimiz müttehit bir
hale gelmiştir. Bu maksadımukadderatın temini ile iştigal
edildiği bir sırada pek alâ hatırlarız ki, Ferit Paşa buna mani olmağa kalkıştı.Bu teşebbüsatı memleket
dahilinde suitefsire uğraştı. İttihatçılar dedi. Bu isnat efkarı dahiliye ve
hariciyede
Muvaffak olamadı. Bunu gördükten sora yeni
bir silah aradı. Bolşeviklik dedi. Resmi telgraflarında Bolşeviklerin Karadeniz’den
takım takım takım Samsun, Trabzon ve dahile
doğru yürüdüğünü, memleketi alt üst ettiğini resmen işaa eyledi. Bunlar da
müessir olamadı. Ferit Paşa ve kabinesi daha ileriye gittiler. Bazı yerlerde
ahalii islamiyeyi iğfal ederek üzerimize sevk etmek, millet için, vatan için,
çalışanları imha etmek kastinde bulundular. Tabii bunlarda da muvaffak olamadılar.
Fakat nihayet millet Ferit Paşayı ademi itimat göstermeğe mecbur oldu. Kabine
iskat edildi. Vahdeti milliye kesbi rasanet etti.
Teşkilatı
milliyenin husule getirmiş olduğu dahili ve harici vaziyet ile eski vaziyet
arasında fevkalâde farklar mevcuttur. Dahilen emniyet ve asayiş noktai nazarından
gayrika'bili mukayese tebeddülat vardır. Haricen ecnebilerin hakkımızda
verdikleri ve verebilecekleri imha ve idam kararının pek yanlış olduğu artık bütün
itilaf devletlerince takdir olunmuş ve teşkilatı milliyenin kıymet ve
ehemmiyeti gayri kabili inkar görülmüştür.
Millet, Ferit Paşayı iskatettikten sora yerine gelen Ali
Rıza Paşa amali milliye dairesinde milletle müştereken çalışmayı kabul etti.
Ferit Paşanın sûkutile Ali Rıza Paşanın geçmesi meselesinde milletin alakasıbittabi birinciyi ıskattadır. Bundan
başka bir şey yapamazdı. Reisi vükelayı bittabi zatı şahane intihap eder. Ve müşarünleyhde
arkadaşlarını.. Bu yeni kabineye eski kabineden bazı zevat dahil olmuştu. Bu
sebeple Heyeti Temsiliyemiz mütereddit kaldı. Bir takımşartlar dermiyan etmek mecburiyeti görüldü. Nihayet itilaf
edildi. Hükümetle yapılan itilaf namede üç noktaya istinat ediliyordu.
Kuvvayı
Milliyenin meşruiyetinin tasdiki.
Meclisi
Millinin içtimaine kadar mukadderatı millet hakkında kat'i ve son taahhüdatta
bulunulmaması, sulh konferansındamilletin mukadderatını müdafaa
edecek murahhasların eskisi gibi menafii millet ve memleketi gayri müdrik olanlardan
intihap edilmemesi.. Hükumet bu üç noktayı kabul etti. Ve teferruat
üzerinde daha ziyade anlaşabilmekiçin, Bahriye NazırıSalih Paşayı gönderdi. Bahriye
Nazırı Amasya’da Heyeti Temsiliye ile mülakat etti. Müşarünleyh ile vuku bulan müzakerede ben de
bulundum. (Göstererek) bu beyanname ve nizamnameninher satırı beraber okundu.
Tamamen mutabakati efkar hasıl oldu. Bu müzakerat esnasında diğer bir meselei mühimenin
mevzuu bahsedilmesine lûzum görüldü. Meclisi Millinin mahalli içtiması İstanbul
bu gün içinde bulunduğuelim şerait içinde Meclisi Mebusanın,
Millet vekillerinin vazifelerini kemali serbestii ile ifa edip edemeyeceğicayi teammül görüldü. Bunun
için meclisin hariçte toplanması düşünüldü. Salih Paşanın İstanbul’a avdetinden
sora hükümeti merkeziye bu fikre iştirak etmedi. Bittabi bütün mehazirine
rağmen İstanbul’da içtimai lazım geldi Maamafih Heyeti Temsiliyece mehazire karşı icap
eden tedabir ittihaz edilmiştir.
Efendiler!
Teşkilatı Milliyemizin bugün
takip ettiği gaye vatanın inkisamdan ve milletin esaretten tahl’sine matuftur. İnşaalah
zamanıKaripte teşkilatı milliye bu
gayenin istihsalile deruhde ettiği vazifei vatanıyesini ifa edecektir.
Fakat
vazifesini ikmal etmiş sayılacak mıdır?Bence bundan sonra da pek mühim vazifei
vataniye ve milliyemiz vardır.
Ezcümle ahvali dahiliyemizi
ıslahile milleti mütemeddine
meyanında faal bir uzuv olabileceğimizi filen ispat etmek lazımdır.
Bu
gayede muvaffak olmakiçin siyasi mesaiden ziyade
içtimai mesaiye ihtiyaç vardır. Teşkilatı Milliyemizin böyle bir gaye için nasıl
bir şekilalmak lazımgeleceğini şüphesiz
milletimizin âmali umumiyesi tayin ve tesbit edecektir. Şimdilik heyeti Temsiliye,
meb'usların kemali emniyetle ifayi vazife eyledikleritahakkuk edeceği güne kadar kemali
fıssabıkvazifesine devam edecektir.