EMPERYALİZM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
EMPERYALİZM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Mayıs 2018 Salı

FUAT YEŞİLKAYA 'KIRILMA'


                                                  KIRILMA 

  Atatürk ilkelerinden dönüş sürecinin yaygın bir kanı olarak 1950’de başladığı zannedilir. Ancak İsmet İnönü’nün 1938-1950 yılları arasında “Milli Şef” olarak geniş iktidar yetkileri ile sürdürdüğü yönetim, asıl ödünlerin verildiği ve Atatürkçü politikaların terk edildiği dönem olmuştur.
                   Emperyalizme yanaşma, İngiltere ve Fransa ile üçlü ittifak…
  Atatürk’ün ölümünden yalnızca 6 ay sonra Türkiye, 12 Mayıs 1939’da İngiltere, 23 Haziran 1939’da da Fransa ile iki ayrı deklarasyona imza attı. Deklarasyona göre taraflar “Akdeniz bölgesinde savaşa yol açabilecek bir saldırı halinde, etkin bir biçimde işbirliği yapmayı” kabul ettiler. Türk Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu İngiltere Büyükelçisine antlaşmalarla ilgili olarak “Türkiye’nin bütün nüfuzunu Batı ülkeleri hizmetine verdiğini” söylemişti.!!
Üçlü İttifak antlaşması İngiltere ve Fransa ile imzalanan deklarasyonlar 19 Ekim 1939 tarihinde “Üçlü İttifak Antlaşması” haline getirildi. Antlaşmanın yapıldığı tarihte II. Dünya Savaşı sürmektedir. Böylece Türkiye Kemalist politikalardan ilk ödünü Atatürk’ün üzerinde en çok durduğu konulardan biri olan dış siyaset konusunda vermiş ve batı ile “bağımlılık ilişkisi doğuracak antlaşmalara” imza koymuştur; hem de ölümünden yalnızca 6 ay sonra…
Anlaşma yapılan İngiltere daha 15 yıl önce “Türkiye’yi yok etmeye kararlı olduğunu, Türklerin vahşi talancılar olduğunu ve Anadolu’dan uzaklaştırılacaklarını” söylüyor ve 1930 yılına kadar süren Kürt ayaklanmalarının hemen tümünü kışkırtıyordu. Tevfik Rüştü Aras’ın yerine Dışişleri Bakanı olan Şükrü Saracoğlu’nun imzaladığı Üçlü İttifak Antlaşması’na ilk tepki Almanya’dan geldi ve Hitler Türkiye’yi “ikinci derecede işgal
edilecek ülkeler” grubuna soktu. Türkiye’nin tarafsızlık politikasından uzaklaşmasına     Almanya’nın ardından Balkan Devletleri ve Rusya tepki gösterdi. Özellikle Türkiye ve Rusya artık birbirlerine karşı “öncelikli tehdit” oluşturan iki ülke haline gelmişlerdi. Gazi’nin dış politika uygulamaları her yerde sekteye uğratılmıştı.
24 Ekim 1945’de kurulan BM’ye girildi.

'KIRILMA' Fuat Yeşilkaya 

 
 •14 Şubat 1947’de Dünya Bankasına girildi.
 •11 Mart 1947’de İMF’ ye katılındı.
 •22 Nisan 1947’de Truman Doktrini kabul edildi.
 •04 Temmuz 1948’de Marshall Yardım Planı kabul edildi.
     İşte teslim anlaşmamız.
  Türkiye'de demiryolu yerine karayolu taşımacılığının tercih edilmesinin, ABD'nin yaptığı Marshall yardımının bir koşulu olduğunu, 1950 yılında ulaşımdaki %50 oranına sahip demiryolu taşımacılığının, 2003 yılında % 5’ e düştüğünü, Türkiye'de % 95 olan kara yolu taşımacılığının payının; ABD'de % 43 olduğunu, Şimdilerde kimseler bilmez.
Petrol savaşları hala neden devam ediyor dersek ? Bizim gibi pazarlar var oldukça devam edeceğinden.. !
  1926 yılına dönersek,
Kayseri Uçak Fabrikası Resmen Açıldı. 1926 yılında 120 Alman ve 50 Türk’ten oluşan ekip fabrikayı üretim için kurmuş ve dönemin Milli savunma Bakanı Recep Peker kuruluşundan iki sene sonra açılışını yapmıştır.
1930’da Fabrika Milli Savunma Bakanlığı’na devredilmiştir. Fabrika sonradan Hava Müfettişliği’nin emrine verildi.
1932 yılına kadar burada 15 adet Junkers A-20 imal edildi. 1932’ den sonra ilk anlaşma Amerikan Curtis-Wright grubuyla yapıldı. Anlaşmada Curtis’den avcı, yolcu ve Fledgling uçakları alınması planlandı. Bununla beraber Curtis-Wright uçaklarının montajının Kayseri’de yapılmasına karar verildi. Bu anlaşma sonrasında yapılan anlaşmalarla fabrika, II. Dünya Savaşı’na kadar içlerinde Alman Gotha 145, İngiliz Miles - Magister gibi uçaklarında bulunduğu 112 adet uçak imal etti.
1939’da fabrikanın uçak üretim, bakım ve revizyon hakkı Türk Hava Kuvvetleri’ne verildi.
Amerikan Marshall yardımı sebebiyle uçak üretimi durduruldu, 1950’de Kayseri Hava İkmal ve Bakım Merkezi oldu.
KIRILMA FUAT YEŞİLKAYA 

1. Dünya Savaşının ve devamında 2. Dünya Savaşının temel nedeninin Petrol olduğu göz önüne alınırsa ve Petrol Savaşları günümüzde hala mevcut ise, Türkiye üzerinde oynanan oyunlara daha başka bir göz ile bakmak gerekir. Marshall Yardımı adı altında Türk sanayi ve Eğitim Sistemi üzerine konan ipotek (başka bir deyişle teslimiyet), hava ve demiryollarından vazgeçilerek petrol ve yan sanayi ürünlerinin tüketimine dayalı “Karayolu” nu ulaşımda ve sanayide kalkınma için temel araç olarak seçmemiz (ya da seçmeye teşvik edilmemiz), denizi doldurarak, Topkapı Sarayı Duvarları boyunca sahil yolları, Beşiktaş Bulvarı, daha sonraları Otoyol yapımı ve Demirel'in dediği “Demiryolları Komünist işidir” veciz sözü, ülkemizin nereden nereye geldiğinin çok açık bir ifadesidir.
Dikkat edilecek nokta ;Türkiye 15 Şubat 1952’de NATO’ya girdi. Herkes başvurunun DP iktidarı tarafından yapıldığını sanır, ancak Nato’ya giriş için başvuru 4 Mayıs 1950’de İnönü zamanında yapılmıştı.14 Mayıs 1950’de yapılan seçimlerde DP iktidara geldiği için NATO’ya giriş şerefini(!) ise onlar yaşamıştır.
  Türkiye Milli şef İnönü zamanında ABD ile çeşitli konularda bir dizi ikili antlaşmalar imzaladı. Bunların içinde öyleleri vardı ki, değil bağımsız bir ülke bir sömürge bile bu antlaşmaları imzalamazdı.
  ABD ile yapılan ilk ikili antlaşma 23 Şubat 1945’de ki “Karşılıklı Yardım Antlaşması” Adı “Karşılıklı Yardım” olan bu antlaşmanın temel özelliği, ABD isteklerinin Türkiye tarafından kabul edilmesi, Türkiye’yi ağır yükümlülükler altına sokması ve hiçbir yükümlülük altına girmeyen ABD’nin haklarının korunmasıdır. Antlaşmanın 2.maddesi şöyledir: “T.C. Hükümeti, sağlamakla görevli olduğu hizmetleri, kolaylıkları ya da bilgileri ABD’ne temin edecektir.” Böyle bir maddenin bağımsız iki ülke arasında yapılan bir antlaşmada yer alması mümkün değildir. Türk Hükümeti ABD’ne hizmet sunmakla görevli olacak, bu görevin sınırı da belli olmayacak. Bu antlaşmanın birde 5.maddesi vardır ki : “Türkiye parasını ödemiş olsa da ABD Başkanı gerek görürse, aldığı malzemeleri geri vermeyi kabul etmiştir…” LEND LEASE antlaşması.
   İkinci antlaşma, 27 Şubat 1946’da yapılan bir kredi antlaşmasıdır.
•Bu antlaşmanın özü,dünyanın değişik yerlerinde ABD’nin elinde kalan ve ülkesine geri götürmesi pahalı olan eskimiş, bozuk savaş artığı malzemeyi satın alması koşuluyla Türkiye’ye 10 milyon dolar borç verilmesidir. Antlaşmanın II.bölüm 1.maddesi
şöyledir : “ABD Dış Tasfiye Komisyonu, Türk Hükümetine satacağı malzemelerin fiyatlarının, envanterini ve listelerini verecektir. Satış fiyatı ilgili mümessiller tarafından görüşülecektir.   Türk Hükümeti tarafından malzeme bulunduğu yerden ve bulunduğu gibi alınacaktır. Alınan malzemenin mülkiyeti Türkiye’ye geçmeyecektir. ABD Hükümeti alınan malzeme için herhangi bir teminat vermeyecektir.
•Bu ve önceki antlaşmada yer alan maddelerin ne anlama geldiğini Türkiye ve İnönü 1964 Johnson Mektubu ile öğrenecektir. LEND LEASE SETTLEMENT anlaşması.
27.12.1949’da imzalanan “Fulbright Antlaşması” “Türkiye ve ABD Hükümetleri Arasında Eğitim Komisyonu Kurulması Hakkındaki Antlaşma…” Milli Eğitim’de 27 Aralık 1947′de imzalanan “Fulbright Antlaşması” ile oluşturulan komisyon T.C eğitim sistemini şekillendirmekte. Anlaşma gereği komisyonun başkanlığını ABD’nin Türkiye’deki Büyükelçisi yapmakta. Fulbright komisyonu, ilkokuldan İmam Hatip’e kadar, tüm eğitim müfredatını belirliyor. Yarısı ABD’lilerden oluşan komisyona ABD’nin Türkiye büyükelçisi başkanlık ediyordu. Bu antlaşma Türk Milli Eğitimine yön verecek iradeye, ABD’nin önce ortak edilmesi daha sonra belirleyici olmasını sağlayacak koşulları yaratan bir antlaşmadır.
    Antlaşmanın 1.maddesi; “Türkiye’de Birleşik Devletler Eğitim Komisyonu adı altında bir komisyon kurulacaktır. Bu komisyon, niteliği bu antlaşma ile belirlenen ve parası Türk   Hükümeti tarafından finanse edilecek olan eğitim programlarının yönetimini kolaylaştıracaktır.”
Antlaşmanın en dikkat çekici 5.maddesi ise;
“Komisyon dördü T.C. Vatandaşı ve dördü ABD vatandaşı olmak üzere sekiz üyeden oluşacaktır. ABD’nin Türkiye’deki diplomatik misyon şefi komisyonun fahri başkanı olacak ve komisyonda oyların eşit olması halinde kararı komisyon başkanı verecektir…
    
    İsmet İnönü, 1963’te, Türkiye’yi ABD’nin yarı sömürgesi yapan bu durumu, şöyle açıklamıştı: “Daha bağımsız ve kişilik sahibi dış politika izlenmesini istiyorsunuz. Herkes aynı şeyden söz ediyor. Nasıl yapacağım ben bunu ? Karar vereceğim ve işi teknisyenlere havale edeceğim. Onlar ayrıntılı çalışmalar yapacaklar ve öneriler hazırlayacaklar. Yapabilirler mi bunu? Hepsinin çevresinde uzman denen yabancılar dolu. İğfal etmeye çalışıyorlar. Başaramazlarsa işi sürüncemede bırakmaya çalışıyorlar. O da olmazsa karşı tedbir alıyorlar. Bir görev veriyorum sonucu bana gelmeden Washington’un haberi oluyor. Sonucu memurdan önce sefirden öğreniyorum.”demiştir.
   ABD ile Eğitim konusunda yapılan bu antlaşma Türk Milli Eğitimini ABD denetimine bırakan süreci başlatmıştır. “Yeni Dünya Düzeni” politikalarının bizim için öngördüğü “dinsel eğitim” yada “eğitimin dinselleştirilmesi” bu antlaşma ile büyük bir boyut ve ivme kazandı. Eğitim birliği “dini eğitimde birliğe” kaydı. Eğitimin bu günkü hali ise sanırım herkes tarafından bilinmektedir…
  Tarafsız kalma politikası yürüten Atatürk, sanayi devrimine geçişteki en önemli ve en kıymetli unsurun insan olduğunu bilmekte idi. Birey yetiştirmek, onun ilk hedefi idi. Bu nedenle Köy Enstitülerinin alt yapısını ,sistemini hazırlamıştı.. Köy Enstitüleri eğitim modeli, bireylere olayların farkına varabilme yetisi kazandırıyordu. Kendi bilincine varan, ülkesinin ve dünyanın değerlerinin farkına varır. Bu da yurttaşlık bilincini yaratır. 

        Fuat Yeşilkaya 

KENDİMİ YONTUYORUM 


Saygıdeğer arkadaşım Fuat Yeşilkaya'nın yazısına eklentilerim.

   Atatürk bilginin gücüne olduğu kadar, bilginin kullanımını da son derece önemli bularak Yurtdışından davet edilen bilim adamları ile bilimsel toplantılar yapmış ve sonucunda, yine Türk Kültürüne ve yapısına uygun olan yepyeni yegane program ortaya koymuş, bu çalışmasını öneri niteliğinde bilim zümresine iletmiştir. 
  Eğitim alanındaki en büyük özellik bireyin yaşantısı dahilinde kendini gerçekleştirmeye ve sürekli eğitim hakkına olanak sağlayacak düzeneğin sağlanmasıdır. Kemalist Kurumların hemen hepsinde başarı dahilinde yükselme söz konusudur. Temel eğitimde bu günkü gibi sınıflara ve belirlenmiş bir müfredatla değil ihtiyaç analizleri doğrultusunda uygulama ve varlık gereğinden ortaya çıkar. 
   
     O halde Sosyal Demokrasinin en üst gerekleri yerine getirilse bile; bir kişiyi sınırlandırılmış belli bir formatta eğitmenin 'O' kişinin eğitimine karşı ketleyici, sınırlayıcı görür ve  gelişmeyi ve yükselebildiği kadar yükselmeyi engeller. Bu gün Hayat Boyu öğrenmenin temelinde yine Atatürk'ün bu sağlam öngörüleri vardır. Uygulama ve program ile düzenlemeler yapıldığında yine kültürel yükselmeyi sağlayacak alt yapı olarak uhdemizde mevcuttur. İnsan kendini kendi sosyal,kültürel, ekonomik çevresinde var eder ve ihtiyaç duyduğu, yaşamında kullanabileceği bilgileri benimser.     Şimdi çocuklarımıza dayattığımız konserve hayatlar bu yüzden kalıplı ve yaşamsal değeri olmayan bilgilerdir. Atatürk'ün Eğitim anlayışından doğan KÖY ENSTÜTİLERİ bir anlamda dalından koparılan çiçeğin bir müddet yaşayarak etrafa güzel kokular saçmasından ibarettir. Daha sonra ki yazılarımızda göreceğiz ki, Atatürk Teknik Okullar ve alt yapısı için harkulade sistemler geliştirmiş yine Törenin ortaklaşma yönünü kullanarak birbirine yardım ettirmiş, birbirini gerçekleştirmiştir. 
Bu sistem bir kök gibi birbirinden ayrılmaz bir bütündür. 1939'dan sonra maruz kalınan tepeden inmeci yaklaşım bu 'Ulu' Çınarın köklerinden aldığı suyu kesmiş ve kuruma başlamıştır. Köy Enistitüleri bu ağaçtan alınan bir şıvgındır. Aşı bir müddet tuttu gibi görünse de köklerini aramış bulamamıştır. Bütün bunların yanında itiraf edilmesi gereken hala 'O' okulların yetiştirdiği öğretmenlerin, yetiştirdiği nesil ! 

                               

                                 AYAKTA DİMDİK DURMAKTADIR! 
                                           

                                 NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE ! 

    KEMALİST MİNE BÜLBÜL              
KEMALİST EĞİTİM
    
                             NE MUTLU ATATÜRK YOLUNDAN YÜRÜYENE ! 

29 Nisan 2018 Pazar

KEMALİST ÖĞRETMEN MİNE BÜLBÜL

ÖZGE YOL

 19 Mayıs ATATÜRK'ü Anma ve gençlik ve Spor Bayramı ile ilgili küçük bir araştırma yaparken rastladığım, Yeniçağ Gazetesinin yayınladığı video oldu, çünkü daha  önce böyle bir link yoktu ve yeni yüklendiği için hemen tıklayıp açtım.
     Başlıkta ATATÜRK ve 17 ŞUBAT 1923 İKTİSAT KONGRESİ yazıyordu. İktisat kongresi benim içinde son derece önemli dünya da eşi ve benzeri olmayan bir toplantı olduğundan daha önce edindiğim bilgiler, bir tersliğin olduğu konusunda yoğunlaştı. Dünyaya ve emperyalizme çekilmiş en akılcı, bilimsel dayanağı halkın ta kendisi olan bir büyük birliktelikti, İzmir İktisat Kongresi!  Bir Milletin Önderi ile nasıl sarmaş, dolaş olduğunu, nasıl kaynaştığını, ne denli erdemli kararlar aldığını kör gözün bile görebileceği ! Yok olma tehlikesi ile burun buruna gelen her açıdan istismara uğramış bir Halkın, ne denli yüksek bir kültürle şahlandığını asırlar boyu içinde sakladığı Cumhuriyet inancı ile taçlandığının etten kemikten abidesi olmuştur İzmir İktisat Kongresi !
   Dünyanın yayılım ve baskı ile çığırından çıktığı bu günlerde, ne kadar da çok TÜRK MİLLETİ'nin yine böyle bir oluşuma gerek duyduğu, hatta ve hatta bütün emperyal milletlerin baskısı altında inim inim inlediği günleri yaşıyoruz. İnsanların hayvanların, kurtların ve kuşların hakkı için yine TÜRK MİLLETİ ve ATATÜRK'ünün ışığında böyle bir birlikteliğe ne kadar muhtacız!  Ve ne kadar da uzağız!
   Türk yolunu şaşırdı sen gittin gideli ! Sen gittin  gideli, TÜRK kendini unuttu ! Öyle ki TÜRK adına dikkatsizlik özensizlik dip aramazlık, baştan savmanın ürettiği kolaycılık, anlık yaftalama, etiketleme daha ne ile betimlemeli ki !
     Neyse biraz aradım, taradım çok da uğraşmadım. Dikkatle dinleyerek not aldım. Bir de hemen ilgimi çeken ATATÜRK giysisi ve yaş durumu; ip uçlarım oldu. Çabukça da buldum.
Serüven şuydu! ve düştüm gurbet yoluna yani gereçeğin peşine! 
 Ben öyle bilgisayar kurdu vesaire de değilim işte kendi kendime ne çözdümse, ama insan bu bazen arsız, bazen erdemli, bazen dağları aşan cinsten! İnsan hata da yapar, sevap da işler ! Ancak içimde bitip tükenmeyen bir dürtü var beni KAMALİZM'e aşk ile sevda ile bağlayan. Hayatımda beni hiç bir şeyin bu kadar VAR ETTİĞİNİ, kendimi bulduğumu! Ve hiç bir getirisi olmadan ölümüne peşinden gitmekliğimden duyduğum  Sonsuz bir zevk ve sonsuz bir HAZİNE ile buluşmuşluk ! Duygularımın coşmasına sebep oldu.
    Hemen gazetenin yanlışlığını düzelttiğim ve facebook aracılığı ile arkadaşlarıma attığım sayfaya bir de  kısa bir duygu betimi yaptım. Umuyorum ki, ahvalimin tasviri olur. Kurduğum son tümceden de anlayacağınız gibi kimi Osmanlıca, kimi Öz TÜRKÇE! Hepsi benim halim. Kim derse ki ben eski değilim 'kökü' yoktur ve kim derse ki ben 'yeni'değilim ''GELECEĞİ YOKTUR!''
Öyleyse, diyelim bakalım ne kadarını dillendirebilir ne kadarını betimleyebiliriz ! Bu arada, ünlü bir İngiliz Edebiyat  sanatçısı Oscar Wilde'ın  sözü de hatırıma geldi, o sözü de analım. 'Ben  dehamın hepsini hayatıma verdim, eserlerim yalnız onun müsveddesidir.' Güzel tümce insan yaşamadığı duymadığı neyi somutlayabilir ki ! İçimden bir ses de  KEMALİST düşmanları da İngiliz edebiyatçı örneğinden dolayı bir etiket yapıştırmayı ihmal etmeyeceklerdir ama ben biliyorum ki aslında milletini satan manüple eden anlaşmaları bilerek yada bilmeyerek yine onlar mamül etmiştirler ve edeceklerdir! Neyse 'Asıl azmaz, bal da kokmaz diyelim!





                                         







                                     



                                            ÖZGE YOL
Ruhum senin izinde,ben ne yapayım!
 Bir kara sevdanın eşiğine düşmüşüm !
Ne ölür, ne de kalkabilirim !
Yollarını İZ  eylemiş, bir divaneyim..
Ne aklım kaldı, ne de bir çarem!
Ey Türkün şanlı yüzü,
Kabul olursa pervaneyim..


Sözü bu kadar eyledikten sonra konumuza gelelim. YENİÇAĞ Gazetsinin verdiği bağlantı (link) budur:
Konu başlığı ise  şudur:     video galeri gümdem
Atatürk'ün İzmir İktisat Kongresi'ndeki açılış konuşması
Kaynak Yeniçağ: ATATÜRK'ün İzmir İktisat Kongresi'ndeki Açılış Konuşması..
VİDEO ADI :  Mustafa Kemal Atatürk'ün, 17 Şubat 1923 tarihinde İzmir İktisat Kongresi'ndeki açılış konuşması...
Kaynak Yeniçağ:  ATATÜRK'ün İzmir İktisat Kongresi'ndeki Açılış Konuşması
YÜKLEME TARİHİ :   05 Mart 2018 saat 22:18

   Bir dikkatsizlik sonucu bu yapıldığını düşündüğüm, isimlendirmeyi düzeltmek aslına kavuşturmak istiyorum, bunun ile ilgili belgenin görselini de paylaşacağım.

 1932 yılı 11. Ayın 1. günlü 
TBMM ZABIT CERDESİ REİSİCUMHUR GAZİ HAZRETLERİ KEMAL ATATÜRK

   Metin aynen böyledir, kırmızı renk ile gördükleriniz asıl metin altında açılan naçiz parantezler bendenize aittir.
1 — Reisicumhur Gazi Hazretlerinin nutukları REİSİCUMHUR GAZİ HAZRETLERİ (şiddetli alkışlar arasında riyaset kürsüsünü teşrif buyurdular).
   — Büyük Millet Meclisinin muhterem azası;
     Büyük Millet Meclisinin 4 üncü devresinin 2 nci toplanma yılını açıyorum. Yüce milletimizin değerli vekillerini, saygı ve sevgi ile selâmlarım (Alkışlar).
     Aziz arkadaşlarım!
       Beynelmilel siyasî ve iktisadî buhranlardan, beşeriyetin duymakta olduğu sıkıntı ve acı devam etmektedir.
(1929 Yılı sonlarına doğru çıkan ekonomik bunalım sonucu tüm devletler ağır bir de siyasi kriz ile karşı karşıyadır ben bu bunalımın kasıtlı çıkarıldığını düşünüyor ve arkasında yaratılan  baskı ile kendini iyice belirlemiş olan Kamalizm'in ortadan kaldırılmasına yönelik olduğunu belirtmek istiyorum.  Acaba çok mu uçuk bir komplo teorisi olur? Bence değil nedeni açıklamak istersek 1.Dünya savaşı servis edilmek istenen suikastın başarısızlığı ile sonuçlanmış sonuçları itibari ile Anadolu coğrafyası gelgeç yeri olmak yerine barış ve huzura kucak açan mükemmel bir siyasi örgütlenmenin kaynaklığını yapmıştı. Bu silah tüccarlarının hoşuna gidecek bir durum değildir ve savaş dünyadaki en karlı ekonomik araçtır. bu aracı kullanarak ekonomiyi, kültürü  ve siyaseti elde tutmak mümkün ve kolaycadır. NİÇE bir aforizmasında bunu belirtti.)

 Siyasî buhranın mahiyeti, silâhları bırakma konferansının müşküllerinde hulâsa olarak müşahede edilebilir. İktisadî buhran ise, Milletler arasında mübadelenin azalması ve daralması şeklinde sahasını genişletmiş ve tesirini arttırmıştır. 
   (Konuşmanın Başlangıç bölümü  son derece temel evrensel bir noktadan alınarak dünya siyaseti,  ekonomik durumu etkilenen uluslar arası ilişkiler dolayısıyla dünya barışını son derce sade anlaşılır betimlenmesi ne kadar geniş ve kolay anlaşılır şekilde ifade edilmiştir. neredeyse o günlere ait bütün dünyayı bir KARTAL  kanadında seyir eder seyir ile de yetinmeyen ekonomik siyasi   ve ilişkiler açısından gerçekte neler döndüğünü idrak edebileceğimiz niteliktedir KEMAL ATATÜRK sanki vekalet aldığı vatandaşlarını bir KARTAL'ın sırtına bindirip dünya da siyasi ekonomik ve bunların getirdiği ilişkiler yumağını bilimsel bir saflıkla gözler önüne sermektedir.)  
 Bizim kanaatimizce beynelmilel siyasî emniyetin inkişafı için, ilk ve en mühim şart, milletlerin hiç olmazsa sulhu muhafaza* fikrinde, samimî olarak birleşmesidir (Alkışlar).
 (Memleketin iç sorumluluğunun yanında Dünya siyasetine de atıf da bulunarak yol gösterici samimi algı ve görüşleri ile anahtar olabilecek duygunun ifadesi açık ve net olarak TBMM den yine bütün dünya muhatap alınarak ilan edilmektedir. Burada dünya  barışı adına kurulan cemiyetlerin ve yapılan  görüşmelerinde daha samimi ve net olunması gerektiği, samimiyetsizliğin altında yayılımcı ve baskıcı politikaların uluslar arası ilişkileri ne denli  kusurlu olabileceğini vurgularken aslında dinler arasındaki  farkları ve Kutsal kitabımız KUR'AN  gerekleri ne kadar basitçe ve erdemle hiç kullanmadan ilan edilmiştir. KURAN= UMUT,  İSLAM= BARIŞ ise en iyi temsilcisi KEMAL ATATÜRK'tür . 'O'nun çizdiği gösterdiği  'Yurtta sulh Cihanda sulh'  felsefesini, her demecinde konuşmasında tespit etmek, işaretlerini görmek  duyumsamak mümkündür . Ulusları  ve Ulusların bir araya gelerek  kurdukları cemiyetlerin, samimi barış duygularına ihtiyaç duyduğu ve alt mesaj olarak da bu cemiyetler de yine emperyalist unsurların etkilerinin ne denli etkili olduğu vurgulanmış meclisin bu konuda uyanık ve dikkatli davranması için uyarıldığı da gözlenmektedir.
Dünya barışına genel bakıştan sonra, gök gözlü Kartalın memleket semalarına odaklanarak nasıl müstâkiliyeti,  İSTİKLALİ  ve İSTİKBALİ koruduğunu göreceğiz!)

    Biz iktisadî genişliğin temelini de, ancak her milletin refahla yaşamağa ve ilerlemeğe hakkı olduğunu teslim eden bir zihniyetle, bütün milletlerin birlikte çalışmaları yolunun bulunmasında gö­rüyoruz (Alkışlar).
    ('YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ')
            Muhterem millet vekilleri!
      Bütün milletlerin güçlükle göğüs germeğe uğ­raştığı zorluklar içinde milletimiz büyük canlılık, Hükümetimiz yüksek isabet göstermektedir (Alkışlar).
  Komşularımızla ve bütün milletlerle münasebetlerimiz ciddî, samimî sulh ve emniyet fikrine müstenit olarak inkişaf etmektedir (Alkışlar).
(Dünya barışının en önemli girdisinin, dürüstlük ve samimi dostluk ilişkiler  kurmasından geçtiği yine vurgulanmış olup, bütün dünya Uluslarının kendi Ulusal var oluşunu, yaşam hakkını gözetmeye bir birinin yurtları üzerinde yaşam hakkına saygıyla riayet etmeye ne denli ihtiyaç ve önemli olduğunun belirtildiği ortadadır.)
   Dostlar arasında, dürüst bir vaziyetin muhafazası bizim, daima çok ehemmiyet verdiğimiz bir esastır (Alkışlar).    
MUVAKKAT REÎS — Ekseriyet vardır efendim. Reisi Cumhur Hasretleri nutuklarını irat buyuracaklardır.  
    (VİDEO da geçen bölüm bu bölümden itibaren kayıta alınmıştır .Dikkatle dinlemenizi ve okumanızı öneririm . Daha önce de sosyal medyada da belirttiğim gibi 'KEMAL ATATÜRK göklerde KARTAL yerde ise bir BOZKURT' niteliğindedir. Keskin zekası ve güçlü sezgileri ile dünyanın yegane barış ÖNDER'dir. Barışçıllığı yanında dikkati tedbiri her daim esas kural olarak benimsemek zorunda olan programların varlığını önemli bulmuş, kuru kuru umut etmenin ve sadece tevekkülün atalet yaratacağını da belirtmiş oluyor.)
      Beynelmilel iktisat güçlüklerine karşı, halin icabına göre, müdafaa, muvazene, inkişaf tedbirlerini almaktayız. Karşısında bulunduğumuz her imkânı genişlik ve kolaylık yolunda tatbik etmeğe çalışıyoruz.
  Millî iktisadın ve paranın gösterdiği kudret ve istikrar; alınan tedbirlerin isabetine kanaat verecek mahiyettedir. Bütçenin vaziyeti, tahminlerin bu yıl tahakkuk edebileceğine kuvvetli umut vermektedir. Her halde muvazeneli bir bütçenin temini, gelecek yıla düşen kaygulanmızın, yine esası kalacaktır.
 (KAYGI ne güzel açmış başlığı yine; Psikoloji bilim dalı  da belli derecede ki, kaygının bünyeyi canlı ve dinamik tuttuğunu söyler. Başarılarımıza rağmen gelecek yılın bütçesini  yaparken  belli miktarda kaygıyı duymak,somut verilere yansımasını sağlamak esas kabul edilecektir.)
   Aziz arkadaşlar!
      Her zaman göz önünde bulundurduğumuz ana işlere, ara vermeden, devam etmeğe mecburuz.
    Demiryolu programının tatbikatına devam edeceğiz (Alkışlar).
     Ziraat sahasında ıslah müesseselerini tamamlayacağız.
      İhracat mallarımıza hariçte alıcı bulmak ve satışlarımızı genişletmek için, her tedbiri arayıp bulmak ehemmiyet verdiğimiz noktadır (Alkış­lar).
      Millî ihtiyaç ve menfaatlerimizin mübrem kıldığı sanayi şubelerinin bir an önce, tahakkuk ettirilmesine, hassasiyetle çalışıyoruz.  
(Emperyalizme karşı verilebilecek savaşta en güçlü silah, üretimde açık alan bırakılmamasıdır. Konunun ehemmiyeti ortada ve her türlü tedbir ve tedarikin yapılmasını hedeflemek  emperyalizmin hangi araçlar ile daima açık noktaları zafiyetleri kullanarak şiddetleneceğini ve tehditkar olabileceğini işaret vermektedir .)
      İçtimaî hastalıklar ile mücadele faaliyetini arttıracağız.
  (1.Dünya Savaşı sonrası ve Osmanlı'nın gerileme devrinde bozulan Halk sağlığı, uzun yıllar süren savaşlar ile neredeyse soy kırıma uğrayan Milletin  Memleket çapında yaygın sağlıksızlık ve bulaşıcı hastalık ile mücadelenin devam etmesi gerekliliği ! Bana 'Dokuz Umdenin' başlığını hatırlattı! İnhilal ve izmihlal altındayız. Bozulama, dağılma ve yok olma tehlikesi karşı karşıyayız!)   
        Millî kültürün her çığırda açılarak yükselmesini,
   Türk Cumhuriyetinin temel dileği olarak temin edeceğiz (Alkışlar).
     Türk dilinin, kendi benliğine, aslındaki güzellik ve zenginliğine kavuşması için, bütün devlet teşkilâtımızın, dikkatli, alâkalı olmasını isteriz (Alkışlar).
(Neydi bu Türklüğün aslındaki güzellik ve zenginlik? Aslımız ile uğraşmayalı, unutalı epey zaman oldu! Çağdaşlığı özenti olarak yorumladığımızdan bu yana, siyasi ve ekonomik kölelik, kültürel köleliğe sirayet etti. Artık aslımıza ve kültürümüze göre davranmak bir yana, aslımıza uygun düşünemiyoruz bile! Oradan oraya sürülen kitlesel devinimler, akıl ve mantığın önüne geçmiş bilim ve bilimsel düşünebilme becerisini çok uzaklarda bırakmış, tepkisel dürtülerin altında savruluyoruz!)
   Muhterem arkadaşlar! Milletimiz her güçlük ve zorluk karşısında, durmadan, ilerlemekte ve yükselmektedir (Alkışlar).
     Büyük Türk Milletinin, bu yoldaki hızını, her vasıta ile arttırmağa çalışmak, bizim, hepimizin en kutlu vazifemizdir. (Sürekli alkışlar arasında kürsüden indiler)
(TÜRK Milleti yolunu şaştı, yokuşlara sürüldü ATATÜRKÜM ! Kudretli ve dinamik Uluslar, tıpkı akarsular gibi çağlamak, akmak, yol almak zorundadırlar! Yüksek işlevli beyinlerde böyledir. Eğer kendilerini gerçekleştirme olanağı bulamazlarsa sapar, kirlenir, yosun tutarlar! Aslımıza dönmek umuduyla diyelim ! UMUT bizim kaynağımız ve KUTSALIMIZDIR!)
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!     
 Toplam olarak bakıldığında nasıl bir hesap verme ve sorumluluk duygusu içinde bir çalışma yürütüldüğü gözler önündedir.  Günümüzün pervasızlığı, ben yaptım oldu mantığından uzak HALK adına alınan yetkinin HAK gözetilerek kılı kırk yaran bir vekalet sorumluluğu içinde somutlaşmasının yanı sıra ÖNDERLİK niteliğinin gerektirdiği öngörülülük davranışları ile ne kadar hassas biçimde yoğrulduğunu görmemek mümkün değil!
  Bu konuşmada daha sonraları bir program olarak dikkat çeken CHP'si 1935 Programının tümüyle kâmile erdiğini görüyoruz. Günümüze uygulaması halinde, bütün yurdu kalkınma, iç barış ve dış barış içinde, istikbale ulaştıracak yegane program KAMALİZM, benim betimim ile ÖZGE YOL olarak bizi beklemektedir.